Perşembe, Aralık 29, 2005

Az kaldı...


Artık her şey senin vereceğin cevaba kaldı.
Bir kez ve son kez soracağım.
Sen bana hangi cevabı vereceksin bilmiyorum ama cevabın ne olursa olsun, yepyeni bir yıl başlayacak...

Yeni bir yıl...

Geri sayım devam ediyor...

***

birds flying high
you know how i feel
sun in the sky
you know how i feel
reeds drifting on by
you know how i feel
its a new dawn, its a new day, its a new life
for me
and i'm feeling good...

Salı, Aralık 27, 2005

Geri sayım başlıyor...


3 - 4 gün kaldı... Ne kadar da az değil mi? Yeni bir yıl, belki de yeni bir başlangıç...

Yeni bir yaşama adım atmak istiyor içimden bir parça ve bana umut vaat etmesini istiyorum gelecek günlerimin.

Sevilmeyi istiyorum, çook sevilmeyi. Benim için risk alacak bir kişiyi... Hiç düşünmeden "sen" diyebilecek bir kişiyi... Çünkü artık değer görmek istiyorum. Çok değersiz değilim. Sevilmemek için hiç bir nedenim yok. Zaten paylaşabileceğim de kocaman bir kalbim var. Sevgim var.

Yeni yıla kadar az vakit kaldı.

Sonrası çok geç olabilir...

Yeni yılla yeni bir sayfa açmayı düşünüyorum hayatıma.

Şimdi ya da hiç...

Öp ya da öldür beni...

Karar için son günler...


Not: Kadıköy'e giden bu gemi, bana da gelir...

Konuş Onunla...


Kelimelerim üzüyor mu seni yoksa? Üzmesin lütfen... Ben üzmek için yazmıyorum bu harfleri. Sadece hayatımın belirsiz bir şekilde ilerlemesinden şikayetçiyim. Belirgin ve ne olacağının bilinci içinde ilerlemek her zaman hoşuma gitmiştir. Tabii sonuçlarını kast etmiyorum sadece başlangıçtan söz ediyorum. Çünkü tam anlamıyla başlamayınca, başlamayı beklemek insana eziyet gibi geliyor anlıyor musun beni?

Yani haykırasım var bu aralar yine...

Ya iste ya da isteme beni diye...

Belli et artık lütfen, yeni yıla girmeden bana işaret yolla...

Hani bana sormuştun ya, senin için ne ifade ediyorum diye, hayatından çıksam bir şey fark eder mi diye. Şimdi de bunu sana ben sormak istiyorum. Hayatından çıksam bu senin için neyi değiştirir? Değişir mi bir şeyler?

Soru işaretlerinden kurtar beni artık...

Nefes alabilmem için konuş artık lütfen...

Konuş onunla...

Yani benimle...

Cumartesi, Aralık 24, 2005

altı harfin var, benim ise sadece bir kalbim var...



Altı rakamını hiç sevemedim şu ana kadar... Bilmiyorum hep 7 bana cazip gelmiştir. Bir nevi hayatım rakamı gibi olmuştur doğduğumdan bu yana...

Ancak 6 rakamı son birkaç ayda benim için oldukça değerleniverdi. Direkt olarak olmasa da, dolaylı yoldan tanışabildim sonunda bu rakamla. Bir isim sayesinde tanışabildim.

Kendisi sevmese de ismini pek, ben çok sevdim. Çünkü benim için isimlerin ne analama geldikleri önemli değildir. Ne anlam kattığı önemlidir ki, ben bu altı harften oluşan kişiye çok değer veriyorum. Kalbimin titreşmesine neden oluyor, hayallerime konuk oluyor. Fakat bir türlü gerçekten benim olamıyor. Ben de onun olamıyorum. Olmak istiyorum ama ondan cevapsız kalan sorularım, benim de onun olmama engel oluyor.

Belki de beni unutuyor artık. Onun için üç harften oluşan ismim değersizleşiyor mu ne? Bilmem ama artık boynuma sarılması lazım ya da bir işaret göndermesi... Çünkü çürüyorum yavaş yavaş. O ise sadece bunu izliyor ve sesini çıkartmıyor.

Halbuki beklemeden de her şey rayına oturabilir diye düşünüyorum, beraberce çözülebileceğini düşünüyorum her şeyin. Anlatamıyorum.

Altı harften oluşan tatlım benim... Beni özlemiyor musun, yoksa artık tatlım olmak istemiyor musun? Benimle konuşmazsan, işaret vermezsen, en sonunda yok olup gideceğim ve gözüm sadece arkada kalacak...

Elimi uzattım ve elim hala ahavada. Lütfen tut onu artık...

Tut elimi...

Yüzüne hasret kaldım... Benim yüzüm değersiz olabilir ama benim için senin yüzün çok değerli...

Salı, Aralık 20, 2005

beklemek...


seni bekliyorum...

uzun ya da kısa...

döneceğin gün senden ne isteyebilirim...

bana haber ver... buluşmamız lazım de...

buluşalım..

gözlerimin içine bak...

resimdeki dudaklara bak...

hazırım de...

ve...

Pazar, Aralık 18, 2005

trouble every day


look into my eyes
you see trouble every day
it's on the inside of me
so don't try to understand
i get on the inside of you
you can blow all away

such a slightest breath
and i know who i am

look into my eyes
hear the words i can't say
words that defy
and they scream it out loud

i get on the inside of you
you can wave it all away
such a slightest thing
it's just the rise of your hand

and there's trouble every day
there's trouble every day
there's trouble every day
there's trouble every day

if i want you back
i could get away
before the sunshine leaves your eye
but i need to know
how to find a place
before the days become the nights
before the years become lies

and there's trouble every day

you know that i love again
please make it start again

there's trouble every day

you know that i'll always hear
the words that you never say

there's trouble every day

this time it's starting me
the words i can never say

there's trouble every day

you know that i'll always hear
the words that you never say

there's trouble every day

look into my eyes
hear the words i can't say

you know that i'll always hear
the words that you never say

Hayatın kıyısında olmak...

Bazen... belki de biraz... düşünüyorum. Onu ve kendimi... Onu anlamak istiyorum ama yeterince anlamıyorum. Yani belki korkuyor ya da bilmiyorum tuhaf bir şey oluyor. Bu kadara karışabilir bir insan ancak. Neden böyle oluyor anlamıyorum? Düşünemiyor ve karar veremiyor diyorum. Hadi düşündü ve karar verdi diyelim. O halde kararını verdiği zaman rahatlaması gerekmiyor mu, neden hala karışık...?

Belki de saklaması gereken şeyleri anlatıyor ve saklmaması gerekn, söylemesi gereknleri içine atıyor ve içinde karmakarışık bir kaos oluşuyor. Tanımlanamıyor.

Benden biraz hoşlandıysa veya ne biliyim sevgi belirtisi gösterdiyse, kararını tekrar değerlendirmeli ve bana söylemeli. Çünkü şaşırtıcı her şey ve yüzüme söylenmemesi ayrı bir acı verici. Teknolojinin çıkışıyla insanları kenarlara iten bir cesaretsizlik dokunuşları hakim yaşama. İtiliyorum ve itiliyoruz kenarlara doğru. Kıyılarda yaşayabiliyoruz sadece. hayatın kıyısında yaşayabiliyoruz...

Düşlerine hapsettin beni belki ama düşler gerçek olmaz diye de bir şey yok ki bu hayatta... Belki de başarabiliriz. Sadece biraz cesaret... Çünkü ben seni sürükledim. Sen ise benim gitmem lazım dedin. Sürüklendiğin yolu tekrar geri yürümeye kalktın. Ben ise sadece arkandan bakabildim. Bu yüzden şimdi geri dön ve bana sarıl. Gözlerimin içine bak. O güzel gülümsemenle gülümse yüzüme ve bir kez olsun öp beni. Ya da öpme... İçinden ne geliyorsa yap. Ama başka şeyleri düşünmeden bunu dene. Kafanın içindeki karışıklığa aldırmadan...

Seni beklemeye devam edeceğim. Lütfen beni fazla bekletme...