Salı, Ekim 03, 2006

Sıkıntılar...

Vazgeçmek korkakların tercihidir...

***

Taviz nedir? Benim verdiğim tavizi başka kim göstermiştir? Yani bana da taviz göstermiyor deniliyorsa, karşımdaki ne yaparsa yapsın derim, çünkü bana büyük hakarettir bu cümle. Bir insan için bu kadar cabalamış, emek vermiş biri olsam da, bazen bazı şeyler iki saniyede yormayı beceriyor. Sıkıntıya giriyorum. Zaten ben de son yıllarda çıkan bir şey var, karşımda aşırı baskı veya ısrar gördüğüm an kalbim sıkışmaya başlıyor. Belki de aslan burcunda yazan kalp hastalıkları doğrudur. Bilmiyorum evde annemin ısrarlarından sonra ya da başka lüzumsuz beni rahat halimden gerilime sürükleyen her hareket sağlığımı tehlikeye sokuyor. Bu yüzden de kendimi ne kadar az sevsem de, hayatı sevdiğimden hayatta kalmayı tercih ediyorum ve bu yüzden sağlığımın iyi olması lazım ki böyle yaşamaya devam edeyim. Değil mi?

Sormak istiyorum. Her şey iyiyken neden başına dert almayı dener. Ya da her şey kötüyken elinde kalan güzel şeyleri neden batırmak için zorlar. Yani bazı şeyler yolunda gitmeyebilir ama yolunda giden bir şeyi gerilime sürüklemek bence bir nevi bilinçsiz bir harekettir. Bilinçli hareket, iki kez düşünür.

Beni suçlamaya hiç hakkı yoktur kimsenin, ben özgürlüğümü severim ve özgürlüğü kısıtlayıcı davranışlarda sıkıntıya girerim. Okul olsun, aile olsun, arkadaşlar olsun ya da sevgi meseleleri olsun. Hatta kaç kez ben kimseye bir şey açıklamadan terk ettiğim ortamlar oldu. Beni tanıyan insanlar, ani hareketler pek yapmadığımı bilirler ama işte sıkıntının seviyeleri artarsa, çok sıkıntıya girersem ani hareketlerden kaçınmam.

Sevgim neden yetmez ki kimseye?
Ben herkesi sevmiyorum ki...
Herkese vermiyorum bu imkanı.
Neden sevgimi verdiğim kişiler, kendilerine iyilik yapıp kendilerini özel hissetmezler?
Neden onun yerine umursamadığımı düşünüp entrika yaratırlar?
İnsan neden huzur tatmaya çalışmaz?
Ve benim huzuru bulmaya çalıştığım ilk kişi, huzur ortamımı elimden almak ister ki?
Bilmiyorum.
...

Pazar, Eylül 24, 2006

Nerdesin...

Şu an nerdeyim biliyorum.
Bilmediğim bir şehri tanıyarak geldim.
Bilmediğim bir endişe ile gitmiştim.
Aynı durum senin için de öyle sanırım.
Bilmiyoruz ama öğreniyoruz.
Bilmediklerimizi ya da bildiklerimizi...
Günlerim dolu dolu geçti.
Eğlenceliydi.
Ama bir eksik vardı.
O da "sen"din.
Ben geldim. Şimdi sıra sen de.

Ben buradayım, peki sen neredesin?

Pazartesi, Eylül 18, 2006

Şimdi gidiyorum, geleceğim...

Sesim çıkmıyor kimi zaman ama napıyım seni görünce öylece kalıyorum kendi kendime.

Biliyorum geçici olarak yokum ama biliyorum ki geri döneceğim.

Seni özlüyorum...

Seni seviyorum...

Perşembe, Eylül 14, 2006

Sınırları Aşmak

Bir insan neden sınırlarının olduğunu kabul eder ki, ya da sınırlar korunmaya çalışılır. Sanki insanlar, birilerinin verdiği direktiflere bağlı kalmaya zorunludurlar. Ben sınırların her zaman yok olmasından yanayımdır, yani sonuçta aşılan sınırlar kötü niyetle aşılan şeyler değildiler ki, duyguların yoğunlaşması sonucu ortaya çıkarlar. Örneğin bazı kişiler aşk, sevgi ve cinselliği ayrı tutarlar. Halbuki hepsi bu üç öğenin zincirlenerek birbirine bağlanan unsurlarıdır. Ben sevmediğim bir kişiyle bunları yaşamayı aklımın ucundan bile geçirmem. Neden geçireyim. Ancak sınırların körü körüne belli bir çizgide yapıştırıcı ile yapıştırılmasından kesinlikle karşıyım.

***

Sana "gitme" demedim tabii ki. Neden diyecekmişim ki? Ben gideceğini hiç düşünemiyorum ki, aklım almıyor, öylece bırakıp herşeyi gideceksin. Bunu sen de yapamazsın, ben de...
O halde "gitme" demek bana yersiz geliyor. Çünkü gitmeyeceksin. İçimdeki konuşkan kişi öyle diyor. Gitmeyeceksin diyor. Yani sen gidince ben mutlu olacağım. Laf mı bu yani? Bu blogun şifresi bile senin adın, düşün yani sen değer vermediğim ve hiçe saydığım birisi olsan, adını niye şifrelerime koyayaım. Neden seninle görüştüğüm günlerin istatistiğini tutayım, neden b.sayarımda senin resmini arkaplanıma koyayaım. Tabii laptopta resmin yoktu oraya koyamadım o ayrı mesele.

Beni anlıyor musun?

GİTMEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE!

Cuma, Ağustos 11, 2006

Dünyalar Arası Yaşam


Bana önderlik ediyor
Bana yol gösteriyorsun
Ama yolumu kaybetmiþ
Ve biraz garip hissediyorum bugün

Sanýrým kendimi hazýrlayacaðým
Karþýma çýkabilecek herþeye
Sonra neler olacaðýný göreceðiz
Gün be gün bunu yaþayacaðým

Herþeyi gördüðümü düþünmüþtüm
Bütün sorunlarýn üstesinden geldiðimi
Gelecekte beni bekleyen
Þüphem kalmayacak þekilde

Ama sonra yeni bir kart çektim
Ve sýra tekrar bana geçti
Ama bilmiyorum sonsuza dek koþmak zorunda olup olmadýðýmý

Bana ne duyduðunu söyle
Ve sonra da ne gördüðünü
Herkes dünyayý farklý bir þekilde görür
Bilmeni istiyorum ki sana bu hayatý sevdirecek
basit þeyler olduðunu öðrenmen için çok geç deðil

Burada olmak istemiyorum
Baþka bir yerde olmayý tercih ederdim
Ama oraya ulaþtýðým zaman
Onun aradýðým þey olmadýðýný görmekten korkuyorum

Bana ne duyduðunu söyle
Ve sonra da ne gördüðünü
Herkes dünyayý farklý bir þekilde görür
Bilmeni istiyorum ki sana bu hayatý sevdirecek
basit þeyler olduðunu öðrenmen için çok geç deðil

Burada olmak istemiyorum
Baþka bir yerde olmayý tercih ederdim
Ama oraya ulaþtýðým zaman
Onun aradýðým þey olmadýðýný görmekten korkuyorum

Ne istediðimi bilmiyorum
Veya nerede olmak istediðimi
Kafam daha çok karýþýyor
Günler geçip gittikçe

Pazartesi, Temmuz 24, 2006

The Kiss



Bilmem ki belki de hiçbir şeyi düşünmeden sadece öpüşmek lazım...

Sonunun ya da başının ne olduğunu bilmeden...

Nefes almak gibi...

Pazar, Temmuz 23, 2006

Şok Yaşamak...




Sadece kendine şunu sor...

Ben başka kişilerle böyle buluşsam, hoşuna gider miydi?

Cumartesi, Temmuz 15, 2006

ö p b e n i


Ben aslan burcuyum..
Aslan burcunun tüm özelliklerini barındırmam kendimde ama yine vardır içinden ayıklanmış özellikler...
Örneğin ben övülmeyi severim, arada övülmek sevilmek isterim.
Bazı anlarda da sevgisiz gibi görünürüm, içimde kocaman sevgi yumağı vardır ama uzaktan göndermek gelmez içimden, yakınımdayken vermek isterim o sevgiyi.
Özlerim özlerim, içimde umutsuz bulutlar dans eder ve yanımda görmek isterim sevgilimi.
Onu öpmek isterim kurallar umurumda değildir.
Ona sarılmak isterim kokusunu içime çekmek için.
Ona dokunmak isterim teninde elimi gezdirmek...
Onun benimleyken sadece beni düşünmesini ve benimleyken benim olmasını...
Beraberce mutlu olmayı...
Bu yüzden konuşamıyorum telefonlarda, ellerinden tutamadığım için.. Yakınında konuşurum *:)

Perşembe, Temmuz 13, 2006

tra la la la...




Düşler düşler...
Büyük düşler...

Bu şarkıyı seviyorum.
Biliyor musunuz?
Aklımda bu aralar sadece bir kişi var.
Mavi gözlerine baktığımda kendimi görünce mutlu olduğum kişi...
Görüşemememiz biraz sinir bozucu olsa da...
Sevgim sinirlerimin bozulmasını engelliyor.
Biliyorum çok ilgisiz biri görülebilirim uzaktan.
Ancak işte aşırı ilgi göstermek bana bunaltıcı geldiğinden, başka kişilere de aynısını uygulamamayı tercih ediyorum.
Bir de son zamanlarda bazı aksilikler oldu hayatımda.
Uzun zamandır yalnız olduğumdan maddi sorunlarım oldu azıcık.
O yüzden telefonumda kontörlerim dahi bitti.
Arayamıyorum. Sanırım aveaya geçmem lazım vakit bulursam, böylece konuşabilirim, en azından sevmediğim telefon konuşmalarını denerim onun için...
Hayatımda yarım bıraktığım işler var, kurgu ve yazı işleri..
Onları tamamlamayı istiyorum.
Her oturduğumda engel çıkıyor ve bitmiyor şu işler bezdiriyor yaz aylarında.

Biliyor musun mavi gözlü, inan ki ben tahmininden daha çok seni görmek istiyorum uzaktan değil, yakından...

Cumartesi, Temmuz 08, 2006

"Bekleyiş"...



Biliyor musunuz insanın canını ne acıtır?
Ölüm mü? Hayır!
Kavga mı? Hayır!
Terk edilmek mi? Hayır!
Reddedilmek mi? Hayır!
Cevap ne öyleyse?
Çok basit aslında
Bilinmemezlik...
İnsanların neden ve sonuç aramalarının temel noktası...
Belli olmayan şeyler zaman geçtikçe insanın içinde bir ura dönüşüyor, büyüyor büyüyor ve fazlaca insanın canını acıtıyor.

Bu yüzden de bilmeliyim herşeyi. Değer görmek istiyorum artık. Değersiz muamelesine uğramak istemiyorum.

O resimlerde sevgi vardı, hem de kocaman bir sevgi... Ancak o sevgi karşı tarafa ağır geldi ki anlaşılan bana "sevgim bitti" dedi zamanla ve hayatını düzene sokmak için bir şeyleri çıkarmam lazım dedi hayatımdan ve dedi ki "seni çıkartıyorum"... Vazgeçilebilir sadece ben mi vardım hayatında bilmiyorum. Sevgim çöpe atılmıştı, ben ne yapabilirdim ki, sevgimi çöpten aldım temizledim ve yerine koydum. Ancak ondan kalan sevgimi kocaman kalbimin zindanlarına attım. Ona bir hücre verdim. Orada açılmamak üzerine hapsedildi. Sonra zindan olmayan diğer kısımlarda sevgi üretimi yapılan fabrikalar var ve oradan yepyeni tertemiz taze taze sevgiler ürettim yine. Şu an sahibinin alıp, hiç çöpe atmamasını bekliyor. Benim sevgimi kendi sevgisiyle birleştirip hayata başka gözle bakmayı bekliyor.

Beklemek yıldırıyor onu artık ve hızlandırıyor zamanı devamlı. Zaman ilaç değil artık, tam bir zehir ve öldürüyor onu...

Cumartesi, Haziran 17, 2006

Yaşamak gibi bir şey...

Bazen hayat insanları bir kenara atmaya çalışır, her türlü reddeder.
Saatler geçer, hayat çekilmez olur.
Sizi iki kez üst üste eker insanlar. Aynı insanlar farklı zamanlarda aynı zamanda...
Mazeretleri çok havadadır ama bilirsiniz ki onlar olmadan da varsınızdır. Hayat sizin avuçlarınızdadır. Kimse olmasa bile yaşama sarılırsınız ve bırakmazsınız.

İnsanlar bir gün ölecekler, ölümlerle süslenecek bomboş kanatları.
Düş koridorlarında yürürken, tamamen zifiri olacak önümüz..
Sadece görebilenler adım atabilecek, ileriden korkmayanlar..
Kelimeler tükenirken, tükenmeyen tek şey yaşama sevgim olacak.
İntihar edenleri anlamıyorum.
Böyle bir hayat varken, tüm iyiliklerine ve kötülüklerine yaşamaya her zaman değer...

Özellikle karşınıza güzel şeyler çıkınca...
Mavi mavi bakan...

Çarşamba, Haziran 14, 2006

(....) 4 Nokta Geri Dönerse.... *:)

Her şey geri dönünce, beklediğim süreler değerlendi. Ben değerlendim.
O ne melekti, ne prenses, ne de periydi. Sadece Çiğdem'di... Dünyada ya da şımarmasın ülkede başka yoktu ondan, o özeldi ve hala da özel hehe...

Melekler nurdan olurlar, periler şeffaf doğarlar, prensesler hep gözleri boyarlar.
Sadece senin mavi gözlerinde drinliğinde kaybolmak istiyorum.

Ruhumuz birbirine sarıldığında acılar gidecek yok olacak. Ellerimiz dans ederken birbiriyle iyileşecek, güzelleşecek, bütünleşecek, tek elma olacak...

Yüzüm hep gülüyor, çünkü hep seni de gülümser görmek istiyor. Başka kimde var ki, o güzel gülümseme, başka kim de var ki, değişik bir şekilde hareketlenen dudak mimikleri..

Sen usulca bak bana hissettir kendini, utanma sakın, üzülme sakın, büzülme sakın.. Yaslan bana, dokun bana, sarıl bana, hayatı yaşa...

Dört nokta yan yana gelirse...

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

Hayal et!


Dokunamıyorsan, hayal et...

Nasıl olsa bu işi böyle istedin ve böyle olması da hakkın.

O zaman hayal etmeye bak...

Hayal et!


Dokunamıyorsan, hayal et...

Nasıl olsa bu işi böyle istedin ve böyle olması da hakkın.

O zaman hayal etmeye bak...

Çarşamba, Nisan 26, 2006

..

I left alone, my mind was blank.
I needed time to think to get the memories from my mind.

What did I see, can i believe,
That what I saw that night was real
and not just fantasy.

Just what I saw, in my old dreams,
Were they reflections of my warped mind
staring back at me.

'Cause in my dreams, it's always there,
The evil face that twists my mind and brings
me to despair.

Torches blazed and sacred chants were praised,
As they start to cry, hands held to the sky.
In the night, the fires burning bright,
The ritual has begun, Satan's work is done.

I'm coming back, I will return,
And I'll possess your body and I'll make you burn.
I have the fire, I have the force.
I have the power to make my evil take it's course.

Pazar, Nisan 23, 2006

23 Nisan'ımız kutlu olsun... Çocukluğumuz öldü...

Her adımım hep tedirgin görünebilir. Bunun ana etkeni ise sensin çünkü, sen tam olarak kendini bana teslim edemedikçe ben de o tedirginlik hep olacaktır ve sanki her sabah kalkıp aynı yerden başlamak gibi bir durum ortaya çıkacak? Bugün aslında dündü. Dün ise ondan önceki gün. Sana yaklaşmaya çalışıyorum, elinin tersiyle itmek istesen de, beni kabul etmek istemesen de. Ancak biliyorum ki içinden bir parçan da bana ait ki, yanıma istemesen de geliyorsun. Dokunuşumdan hoşlanıyorsun. Sadece sanki duvarın engel oluyor bunlara. O duvarı yıkamasan da, mutlu olmak istiyorsan günü yaşa. Sadece benimle olduğun günleri, zamanı yaşa. Carpe Diem...

Hep böyle mi olacak? Hayır hep böyle olmayacak, zamanla kafandaki tabularda yok olacak ve beni itmekten vazgeçeceksin, buna inanıyorum. Hayır olmazsa böyle bir şey ban bir şaplak at olur mu? Aklım başıma gelsin. Çünkü aklımı başımdan aldığın için kendime engel olamıyorum. Hayatında başka biri varken bile seni bekledim, başka ne yapabilirim ki tatlım söyle bana...

Cuma, Nisan 21, 2006

Yanındayken...


Senin yüzüne baktığımda tuhaf bişiler oluyor. Gözlerim kamaşıyor sanki. Bu her zaman olan bir şey değildir. Böyle bana mavi mavi bakıyorsun ya, düşünüyorum acaba beni mavi mi görüyor diye *:) uzun bakasım geliyor sonra gözlerinin içine ve orada kaybolasım geliyor, kimse beni bulmasın diyorum...

Utangaçlıkla, yüzsüzlük arası bişi bu... baksam mı, bakmasam mı arasında kalıyorsun...

Sonra yanındayken sana sarılıp sımsıkı (kemiklerini kırmadan tabii), yanında olmak istiyorum... Karşılıksız gibi görünse de dışardan, seni ikilemde de bıraksa öpmek istiyorum yüzünün her köşesinden. Mutlak doğru var mıdır? Bence yoktur. Mutlak yanlışın olmadığı gibi.

Seni görmeyi istiyorum...

Salı, Nisan 11, 2006

Günler, Metro ve Sen...


Uzun zamandır yazmamıştım, çünkü uzun zamndır hissetmemiştim bu yakın kendime. Görüşemediğimizdendi sanırım. Tam 10 gün geçmiş zamandan, burası boş kalıvermiş.

O gün... Seni gördüğüm gün. Rehinelerin olduğu gün.. Show yapmışlar aslında kaçaklar, ciddi bir durum değilmiş. Neyse bunu geçersek, arkadaşların vardı. Neler düşündüler hakkımda bilmiyorum ama benim için öncelikle senin düşüncelerin önplanda. Korktuğunda içine attığın düşüncelerin. Senin gülümsemeni görünce bir adada yalnız kalmak istiyorum seninle. Öylece sen ve ben...

Başını ban yasladığında, yüzünü okşarken sıcaklığını hissederken, insanın içini kıpır kıpır eden bir elektrik yayılıyordu. Heyecan verici bir serüven gibi. Nefes alış verişlerin dengesizleştiği bir durum ortaya çıkıyor. O an ki dayanmak mümkün değildi ki, dudaklarına yaklaştım. Dudakların cevap vermediler, kafandaki karışıklıktan dolayı belki ama yine de dudaklarına o kadar yakın olmak gerçekten de güzeldi. Sensiz metrolara bile binmek gelmiyor içimden ama biniyorum. Ancak seninle binildiği gibi olmuyor. Yavaş yavaş çıkan yürüyen merdivenler seninleyken hızlanıyorlar aniden. Hiç bitmesin diyorum ama çabuk geçiyor zaman. Sensizken ise o kadar ağırlaşıyor ki merdivenler sanki hareket etmiyorlar. Ben de içicek makinesinden içeceğimi alıuyorum ve zamanın yavaş kayışını izliyorum. Seni düşünüyorum. Düşünecek daha güzel bir şey var mı ki? Aklımdan hep şu soru geçiyor bi daha ne zaman göreceğim seni. Ne zaman kokunu hissedebileceğim yanı başımda.

O gün neler hissettin bilmek isterdim. Hoşuna gitti mi bana yaslanmak? Yoksa kafanın karışıklığından başka diyarlarda mı gezdin bedenin yanımdayken. Bakışlarımız sessiz ortamı konuşturan şeyler oldu zaman zaman. Zaman zaman saçmaladık, zaman zaamn hüzünlendik birkaç saatin içinde ne kadar çok duygu geçiverdi.

Ne diyebilirim ki, ben seni özledim yine...

Cumartesi, Nisan 01, 2006

1 Nisan...


Hayat bir şaka mıdır? Şaka değilse cep telefonundan işaret göster...

Pazar, Mart 26, 2006

*:)

Sıcacık bir yaz günü
Kımıldayasın yok
Elinde buz gibi bir içecek
Yapman gereken hiç bir şey yok
Ne bir iş, ne de okul
Sıkılmıyorsun hiç bir şeyden
Kafanı takmıyorsun hiç bir şeye
Şemsiyen açılmış
Gölge üzerinde
Yüzünde tatalı bir tebessüm var
T-shirtün azıcık kıvrılmış
Belin görünüyor
Telefonun çalıyor
O arıyor
Yanına geleceğim diyor
Sen de "peki canım" diyorsun
Sonra halinden memnun bir şekilde durumun devam ediyor
Yarım saat sonra yanında "o" oluyor ve yanına uzanıyor
Dudaklarına öpücük konduruyor
Hamakta iki kişi oluyorsunuz
Kaynaşıyorsunuz
Zaman duruyor
Akıp geçiyor bir yandan da
Ama kimin umurunda ki dünya...

Pazartesi, Mart 13, 2006

High Hopes

Beyond the horizon of the place we lived when we were young
In a world of magnets and miracles
Our thoughts strayed constantly and without boundary
The ringing of the division bell had begun

Along the Long Road and on down the Causeway
Do they still meet there by the Cut

There was a ragged band that followed in our footsteps
Running before times took our dreams away
Leaving the myriad small creatures trying to tie us to the ground
To a life consumed by slow decay

The grass was greener
The light was brighter
When friends surrounded
The nights of wonder

Looking beyond the embers of bridges glowing behind us
To a glimpse of how green it was on the other side
Steps taken forwards but sleepwalking back again
Dragged by the force of some sleeping tide
At a higher altitude with flag unfurled
We reached the dizzy heights of that dreamed of world

Encumbered forever by desire and ambition
There's a hunger still unsatisfied
Our weary eyes still stray to the horizon
Though down this road we've been so many times

The grass was greener
The light was brighter
The taste was sweeter
The nights of wonder
With friends surrounded
The dawn mist glowing
The water flowing
The endless river

Forever and ever

"Ben" Olmak ya da Olmak...


Sen sensindir.
Ben de benimdir.
Yani aslında bazen çok kurcalamamak gerek yaşamı.
Akışına bırakmak gerek.
Sonra geçmiş geçmişte kalır.
Bunu da daha önce kötü bir tecrübe ile yaşamıştım.
Ancak bana bunu öğretmişti.
Geçmişe ne kadar ağlasan da geri gelmiyor.
Ne kadara kurcalasan da bir şey değişmiyor.
Bu tıpkı bir futbol maçında futbolcuların hakeme itiraz etmesi gibi.
Yani karar değişmez, sadece sana zarar verir.
Hakem sarı kart gösterebilir.
Bu yüzden hayatın anlamı "carpe diem"'de gizlidir belki de.
Anı yaşamak da gizlidir.
Yediğin bir yemek seni mutlu edebiliyorsa.
Yaptığın işlerden zevk alabiliyorsan.
Sana bakan gözler hoşuna gidiyorsa ve sana doğru çevrilmiş dudakları öpmek istiyorsan, öpersin.
Üstelik zaman da durur.
Bazen önyargılara varmamak gerek.
Bazen gelişine ilerlemek lazım.
Hayat böyle bir şeydir.
Nereye eseceğini bilemezsin.
Sadece üzerine doğru yürürsün.
Korkuyor musun?
Çekiniyor musun?
Bunlar alıştıktan sonra geçer.
Her işin içinde korku vardır.
Çekingenlik vardır.
Heyecan vardır.
Sıkıcılık vardır.
Sessizlik vardır.
Önemli olan bunu yaşamaktır.
Deneyimlerini artırmaktır.
Sonuçta bunu yapmadığın için pişmanlık duyarsan, bu hayatının sonuna kadara seni takip eder.
Bırak düşünmeyi.
Dene sadece.
Olmadı, beğenmedin mi gidişatı?
O zaman güzel bir dille olmadığını açıklarsın ve yine devam eder her şey.
Kendini sorgulamana gerek yoktur.
Çünkü insanların hisleri değişkendir ve hepsi farklı yöne gider.
Bu yüzden de sorgulama, yap gitsin.
Kendini sorgulamak sadece daha fazla karışıklığı beraberinde getirir.
Herkes değişir zamanla.
Değişmem derdim yıllar önce.
Değiştim bende.
Saflığım eksildi zamanla.
Ama en azından bunun farkındaydım.
Ben "ben" i biliyordum.
Bu da bana yeter.
Ben benimdir.
Sen de sensindir.
Bu kadar basit bu denklem işte.
Sadece o altı harfi kişi ol.
Kendini yıpratmayı bırak.
Göreceksin raylar oturacak ve yoluna girecek herşey.
Kendine güven sadece.
Sen sensin...

Gayet açık değil mi?
Ben miyopum ve uzağı göremem hadi.
Sen de kolay olanı yap ve önündekine bak.
Hissettiğin gibi ol.
Hissettiğin gibi yaşa.

Ve davran...

Cumartesi, Mart 11, 2006

Good Night and Good Luck...


Gülümsemek bazen bana çok kolay geliyor ve zor olanı başarmaya çalışıyorum. Ağlamayı. Neden bilmiyorum ama beceremiyorum şu ağlamayı. Gözlerim doluyor ama aşağı doğru kendini bırakmıyor su tanecikleri. O zaman ben de kendi kendime düşünüyorum ki, dünyadaki o kadara insan da bunun tam tersinin olmasını istiyor. Gülmek istiyorlar ve ağlamalarının durmasını istiyorlar. Bu durumda aklıma şu geliyor. Aslında dünyanın en önemli hazinelerinden birini taşıyorum ve bunun farkında bile değilim. Kimbilir... Belki de ağlamak da hazinedir ve bunu bilen yoktur.

***

Ciddi duruyorum zaman zaman kendi çapımda. İnsanlar şaşırıyor. Bir şey mi oldu diyorlar. Halbuki bir şeyler olmuyor, her şey normal. Ben takılıyorum kendi çapımda. "Durdurun dünyayı inecek var" diyorum kendi kendime. Kimse durdurmuyor tabii ki. Korkuyorlar.

***

Gözlerim normal görmüyorlar artık. Daha sinematografik bakıyorlar. İnsanların duruşları, hareketleri ve en çok da onun her türlü dokunuş, davranışı bana sinemayı çağrıştırıyor. Gözümün önünden film şeritleri geçiyor. Üstelik henüz ölmemişken. İşte bu açıdan da öleceğim zaman bu söylentinin gerçek olmasını isterim ki, arkama yaslanıp neler yaptığımı izleyeyim. Eğlenceli olur.

***

Not: Kutlu olsun...

İyi geceler...

Çarşamba, Mart 08, 2006

Ben kimim?


Yanımdayken mutluysan ve yanımda olmadığında eski anıların kalbini deşiyorsa, belki de çözüm mutlu olduğun yöndedir.

Diyorum ama bir şeyden emin olamıyorum. Benşayet sorularıma yanıt bulursam, cevaplarsan. Beni eskiyi unutmak için mi kullanacaksın yoksa "ben" olduğum için yanımda olacaksın?

Tuhaf ama ben ikisi için de yanında olurum. Asıl sorun hadi beraberken unutursun eskiyi ama ayrıyken nasıl sileceksin. Aslında zamanında silmene bile gerek kalmayacaktı ama işte ne desem boş.

Futbol oyunu gibi bu. Sana boş geleyi bırakıyorum. Top sende ve gol bekliyorum. Ancak sen topu kaleye atmayı düşünmüyorsun. Taca vurmaya mehillisin ama ondan bile emin değilsin.

Hımm... Bir yazını sırf bana adasana ve kendimi öğreneyim beni anlat. En azından beni nasıl gördüğünü öğreneyim. Gözünde nasılım, nasıl geziniyorum dünyanda. Bari bana bu fırsatı tabı...

Söyle bana. Ben kimim?

Cuma, Mart 03, 2006

Yarım kalan hayatlar
Yarım ilişkiler
Yarım duygular
Yarım yani bitmemişler

Elmanın diğer yarısı
Ruhumun aynası
Sen benim aynısı
Belki de nan darısı

Yarım kalmış şeyler tamamlanmak içindir. Çünkü hep aklında bir soru oluşur, bu yarım kalan olayı aslında yarım bırakmasıydım nasıl olurdu acaba diye? Tamamlayınca insanlar belki de daha mutlu oluyor. En azından neler olabileceğini tahmin edip, meraktan çatlamak yerine, görüp kurtuluyorlar. Bu açıdan da bence yarım kalan işlerin tamamlanması gerekir.

O zaman hadi yarım kalan işlerini tamamla ve tamir et, yarım kalan ve belki de seni suçlu hissettiren şeyleri...

Başka ne diyebilirim ki, risk olmadan mutluluk olmaz. Her zaman dediğim gibi...

Pazartesi, Şubat 27, 2006

Küçük kızlara hendek atlatan "Yorumlar..."


Küçük masalların büyük karakterleri vardır. Bu karakterlerden biri olmak için insanlar çıldırırlar ya da dolaylı yoldan çıldırırlar. Çünkü bilmezler ki, taptıkları çoğu film, bu masallardan beslenir.

Bir de büyük masalların küçük kahramanları vardır. Bu masallar zaman içinde kaybolurlar, içinde bulunan karakteriyle beraber. İşte bazı küçük kızlar bu masallarda yaşamayı seçerler ve en sonunda daimi son ile karşılaşırlar. Gözyaşı sellerinde su yuta yuta helak olurlar.

Yani ikisini de karşılaştırdığımızda küçük kızların kararlarını verirken her kıstası gözden geçirmeleri gerekir ve bu yüzden hemen atlamamaları lazımdır. Belli bir deneme süresi olmalıdır ki, hatalara girmeden önce karar aşaması olsun.

Bir de en önemli nokta sadece gözlerle görülen değildir. Ya da ilk başlardaki tanıma sürecinde hemen tanıdığını düşünmemek gerekir ki, bunun yerine beyinleriyle, ruhlarıyla ve kalpleriyle seçimlerde bulunmalıdırlar. Ve mutluluğu uzaklarda aramamalıdırlar. Tamam azıcık uzak olabilir ama yani aşırı radikal aramalara girmemelidirler babaında söyledim.

Öyle işte.

Bu şarkım:

You're lost, little girl
You're lost, little girl
You're lost
Tell me who are you?

Think that you know what to do
Impossible yes
But it's true

I think that you know what to do
Yeah
Sure that you know what to do

You're lost, little girl
You're lost, little girl
You're lost
Tell me who are you?

Think that you know what to do
Impossible yes
But it's true

I think that you know what to do
Girl
Sure that you know what to do

You're lost, little girl
You're lost, little girl
You're lost

Salı, Şubat 14, 2006

Öpüşmek G.Kore Filmlerinde...

Sonlar ve Sorular...




Sorular... Sorular...

Kendime kızıyorum bazen. Neden insanları yönlendirmek isterim diye. Tipik bir aslan burcu özelliği mi, ya da insanları doğruya yönlendirme çabası mı? Belki de ikisi de değil. İnsanlar seçimlerini çoğu kez yanlış yapabiliyorlar ve onları durdurmak bir hata sanırım. Yanlış yapan kişiler ikinci bir şansları olduğunda da yine bu hakkı da yanlış yapmak için kullanıyorlar. Yani kaderlerini kendileri eğriltiyorlar. Buna benim müdehalem, eğriyi doğru yapma çabam biraz sıradışı oluyor.

Güney Kore filmlerinde olduğu gibi her zaman herşey yolunu sıradışı da olsa bulmuyor. Hımm bunun için MY SASSY GİRL bir örnektir. Ya da BIN-JIP... Kimbilir OASIS bile ya da SAVE TO GREEN WORLD bile. Bittiğini sandığınız anda bitmeyen güzel sonlar... Kafalardaki soruları gideren görüntüler. Sürpriz sonlar.

Kimbilir belki de gördüklerimiz bir yalan. Sadece bize gösterileni görüyoruz. Gerçekten görmemeiz gerekenleri ise gözden kaçırıyoruz. Şimdi susma zamanım geldi galiba. O zaman pause tuşuna basalım ve mümkünse mute ile de kazalara sonuç vermeyelim. Nokta.

Cumartesi, Şubat 11, 2006


Konuşmak mı gereksiz, ben mi gereksizim diye konuşuyorum kendi kendime ama bir sorunum var evet.

O gidince ilhamım gitmiş gibi oldu. Nasıl oldu ama artık yazamıyorum. Parmaklarım klavyeye gitmiyor. Ne bir roman, ne bir senaryo, ne de bir kısa öykü... Ne oldu anlamıyorum..

Beni bir kez öp ki ilham perim, canlanayım yeniden. Ancak önce benim yanıma gelmelisin...

...(.)

Cumartesi, Şubat 04, 2006

Çarşamba, Şubat 01, 2006

You're Not Alone

CAN'T SEEM TO SHOW YOU
HOW MUCH I CARE
CAN'T SEEM TO PROVE IT
YOU'RE SO UNAWARE
HOW MUCH I NEED YOU
I TRY TO SHOW
I'M ALWAYS WITH YOU
AND I LOVE YOU SO
BELIEVE ME WHEN I TRY TO SAY
I'LL NEVER, NEVER GO AWAY
OH, CAN'T YOU SEE

YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
BABY YOU HAVE ME

THE LONELY HOURS
OF UNSPOKEN PAIN
SEEMS LIKE A LIFETIME
OF ENDLESS RAIN
IN MY CONFUSION
I NEVER FIND
THE WORDS TO TELL YOU
THAT YOUR IN MY MIND
SO, LET ME TRY TO FIND A WAY
TO DO THE THINGS I WANT TO SAY
OH, CAN'T YOU SEE

YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
BABY YOU HAVE ME

MY DREAM, MY HEART, MY HOPE, MY WAY
WE'LL STAND TOGETHER ALL OUR DAYS
OH, STAY WITH ME

YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE

YOU'RE NOT ALONE
NO BABE, NO YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
OH, PLEASE BELIEVE ME YOU
YOU'RE NOT ALONE
WELL I SAY IT AGAIN, YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
NO, NO, NO, NO
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
YOU'RE NOT ALONE
I NEED YOU NOW
YOU'RE NOT ALONE
OH, PLEASE
YOU NOW
YOU'RE NOT ALONE
AHHHHHHH
YOU'RE NOT ALONE

Pazartesi, Ocak 30, 2006

Zaman sular gibi...


Bilmiyorum... Bu sözü duyduğumda neden hep sen aklıma geliyorsun bilmiyorum ki :)
Neyse konumuz bu değildi. Zaman sular gibi akıp geçiyor, ne olduğunu anlamıyorsunuz gerçekten de, hayat aniden duruyor, hayat aniden hızlanıyor, neler olduğunu siz anlamadan bir bakmışsınız bitmiş hayat. Komik geliyor bazen zamanın bu kadar çabuk akıp geçtiğini bildiğim halde zamanı kullanamamam ve fırsatları hep kaçırmam. İnsanlara fırsatlar bir kez gelir hayatlarında belki. Bana belli zamanlarda hep uğruyorlar ama ben hiç değerlendiremedim şu ana kadar. Bu fırsatlardan tek değerlendirebildiğim sanırım o küçücük delikten çıkmak olmuştu. Işık geliyordu, fırsata zannettim. Bir bok yokmuş halbuki.

Son günlerde çok geç kalkmaya başladım. Öğleden sonra 2, 3 falan kalkma saatlerim olmaya başladı. Geceleri de en erken gece 3, 4, 5te yatıyorum. Bünyem mi garipleşti, yoksa günler mi anlamadım. Dün gece her yer kaygandı, düşmeme oyunu oynadık gecenin bir yarısında e-küp ile. Bağdat caddesi denilen tikky yuvasında turladık bostancıdan kadıköye kadar yürüdük. Geceleri oraları yürüyüş için güzel oluyor gerçekten de. Kokoşlar olmadan sessiz ve sedasız.

Neyse şimdilik bu kadar...

***

"2007" Yakında...

***

I'm still remembering, The day I gave my life away.
I'm still remembering, The time you said you'd be mine.
Yesterday was cold and bare, Because you were not there.
Yesterday was cold, My story has been told.
I need your affection all the way. The world has changed,
Or I've changed in a way.
I try to remain. I'm trying not to go insane.
I need your affection all the way. (Get away)
I'm still remembering my life, Before I became your wife.
I'm still remembering the pain, And the mind games.
Reverse psychology never tainted me. I didn't sell my soul,
I didn't sell my soul.
I need your affection all the way.
The world has changed, Or I've changed in a way. I try to remain.
I'm trying not to go insane. I need your affection all the way.
They say the cream will always, Rise to the top.
They say that good people, Are always first to drop.
What of Kurt Cobain? Will his presence still remain?
Remember J. F. K., Ever saintly in a way.
Where are you now? Where are you now? Where are you now? I say,
where are you now?
I need your affection all the way.

Perşembe, Ocak 26, 2006

Ice Queen


When leaves have fallen
And skies turned to grey
The night keeps on closing in on the day
A nightingale sings his song of farewell
You better hide for her freezing hell

On cold wings she's coming
You better keep moving
For warmth, you'll be longing
Come on just feel it
Don't you see it?
You better believe

When she embraces
Your heart turns to stone
She comes at night when you are all alone
And when she whispers
Your blood shall run cold
You better hide before she finds you

Whenever she is raging
She takes all life away
Haven't you seen?
Haven't you seen?
The ruins of our world

Whenever she is raging
She takes a life away
Haven't you seen?
Haven't you seen?
The ruins of our world

She covers the earth with a breathtaking cloak
The sun awakes and melts it away
The world now opens its eyes and it sees
The dawning of the new day

On cold wings she's coming
You better keep moving
For warmth, you'll be longing
Come on just feel it
Don't you see it?
You better believe

Whenever she is raging
She takes all life away
Haven't you seen?
Haven't you seen?
The ruins of our world

Whenever she is raging
She takes all life away
Haven't you seen?
Haven't you seen?
The ruins of our world

"Kar"


Gözlerimin içine baksana bebek...
Ben hep öyle yapıyorum, en azından öyle yapmaya çalışıyorum. Pırıltıyı görmeye çalışıyorum. Görüyorum da. Sen de bendekini görüyorsun belki de. Ancak ses etmiyorsun. Sessizce nefes alıp veriyorsun.

Çok eski bir öyküdür bu.
Bir küçük ile gülümseyen bir adamın.
Her zaman gülümsemezmiş bu adam.
Lakin sadece mutlu olduğunda şenlenirmiş yüz hatları.
Ya da hayatın ipuçlarını gördüğünde, hayattan zevk almasını hatırladığında.
Hiç bir şey olmuyorsa bile üzülme.
Yaşıyorsun ya, buna şükret.
Ne de olsa eninde sonunda, gerçekten de kalpten istersen bir şeyi olurmuş.
Bu yüzden dua et.
Sahip olduğun şeyler için.
Yeni şeyler belki de yakında oluşur yine ama şu an anı yaşa.
Cape Diem kısaca.
Zaman hızlı akıyor.
Yalnızlık romanında bir çadır kur ormana.
Ormandan gelen sesleri önemseme.
Elbet onlar da senden korkuyordur.
Korkular senin korur belki de.
Çünkü bi sen misin düşün, korkan olamayacaklardan.
Şimdi dinlen, hayat seni bekleyecek.
Her zaman beklediği gibi.

***

Dün gece çok güzeldi. En iyi arkadaşım e-küple beraberdim. Karların içinde yuvarlandık. Kartopu savaşı yaptık. Duvarlardaki yazıları isabetlemece oynadık. Tabelaları vurduk kar topuyla. Kardan adam yapmadık ama yıktık *:) Yere öylece yatmışken etrafımızdaki karlara uzandık. Havada falso vermeye çalıştık. Birbirimize bakmadan vurmaya çalıştık. 100 atıştan belki 2 tanesi isabet etmiştir. Kendimizi vurduk kar topuyla. Nasıl olduğunu sormayın heheh... Kaldırımlara oturduk ve kaldırımdan kaldırıma fırlattık yumuşak kar toplarımızı. Islandık, popolarımızı hissetmedik *:P Eğlendik ve çocuk olduk bir kez daha. Eski günlerdeki saflığımıza döndük. Saat 3.5, 4 oldu. Sokaklar bomboştu. Artık eve gitme vakti gelmişti.

Çarşamba, Ocak 25, 2006

"Biz"li Romanlar Serisi....

Biliyor musun bence senden best-seller bir yazar çıkabilir, aslında romanını gerçek hayata yansıtırsan. Gözlerin parıldarken ben sadece seni gördüm. Seni gördüğümde parıltına bakamadım. Çünkü gözlerimi kaçırdığım an, sen de kaçmıştın. Yakalamaya çalıştım yanına geldim. Sen ise artık çok geç dedin. Aklımdan o an seni gördüğüm kısacık anlar geldi. Onları bir kenarından tuttum ve uzattım. Uzayabildiği yere kadara. Böylece uzuzun uzun bakabileceğim "sen"li görüntülerim oldu. Onları hala saklıyorum, belki hep saklayacağım. En azından ölürken hayatım gözlerimin önünden geçerken, bu uzuzn kesitlerden biri de denk gelecektir herhalde *:)

Pazartesi, Ocak 23, 2006

Bana değil ki?

Bana değil ki, niye alınıyorum.

Özür dilerim aniden oyununa katıldığım için. Ben oyundışıydım ama içinde zannettim kendimi.

***

Mutluluk... Sana ulaşabiliyorum. Kendi içimde ve dışımda ama uzun sürmüyor. Seninle mutluyum güzel kız... Ne de olsa benden çok fazla istemedin şu ana kadar ve hep benim için fedakarlıklar yaptın. Seni seviyorum ve lütfen asla bırakma ellerimi. ÇÜnkü bırakırsan düşerim. Başkaları gibi izin verme buna.

Kolay kararlar, ağır acıları getirir.

Cuma, Ocak 20, 2006

Oyun oynamak...


Hımm duyguları düşünerek, sözlük duygularını mı desek acaba neyse bunları düşünerek işte bir şarkı tuttum senin için.

Söylüyorum sanırım tuttuğumuz şarkıyı. Bir nevi tuttuğumuzu bırakıyoruz.

Reamonn - Supergirl...

***

Sınavlar da bitti ilk dönem için. Hatta filmim de sondaki müzik dışında bitti. Yeni şeyler içine girmem gerekiyor önümüzdeki günlerde. Çünkü orta boy bir tatailim var. Bu tatailde şu esrarengiz romanıma başlayabilirim. Ya da kısa bir film daha, ya da ne bileyim bir şeylere başlamam gerekiyor. Belki de hiç tahmin etmediğim şeylere, benim umudumun az kaldığı şeylere. Ona da tek başına karar veremiyor ki insan *:)

Ancak istediğimiz şeyler aynı sanırım. Mutluluk, güven, huzur, sevgi, aşk ya da ne bileyim bunun yandaşları işte.

HImm sen de mi sıra yoksa bunun kuralları varsa açıklar mısın? *:)

Salı, Ocak 17, 2006

Sinemasal Sonlar

Hımm ne kadar yalancıyım ben böyle, hala yazıyorum.

Sinemasal sonları düşündüm. Bazı fi,lmlere hep alternatif sonlar yazılır ve seyirci hangisini beğenirse, onu seçer ve onu kabullenir. Sen de alternatif bir son çek. Bakalım seyirciler hangisini daha çok sevecek?

Pazar, Ocak 15, 2006

Sadece senin içindi...

Sadece senin için yazıyordum bu blogu. Belki de artık yazmama gerek kalmadı.
Blogun ömrü kısacıkmış.

Napalım öyle işte...

ve THE END...

Blogumu okuyan herkese teşekkürler...

Perşembe, Ocak 12, 2006

Hiç bir şey bitmedi henüz...


I don’t need the surface of things
To tell me
I just know
You can rest easy
Your beauty is clear to me
You won’t fall
You won’t fall

Heat hangs in this room
With pictures on your wall
Of other lives
Do you mourn them all?
Tears fall from your eyes
Like rain, unexpectedly
Don’t be afraid, my love

You won’t fall
You won’t fall

I don’t need the surface of things
To tell me
I just know
You can rest easy
One day this un-named fear
Will leave you
Still standing there

You won’t fall
You won’t fall
I’ll catch you
But you won’t fall
I’m right here
But you won’t fall


***

Uzak olsa da hayatın
Yakınlaştım sana dokunmak için
Hatta değdim de...
Sonra çark geri dönmeye başladı
Uzanamıyordum artık
Geri tepiyordu çabalarım
Nokta haline geldi güzel yüzün
Noktalaşsa da görebiliyordum uzaktaki yüzünü
Gözlerimin miyopluğu bile engellemiyordu
Ancak gece aniden düştü
Hayallerimin üzerine
Kararıverdi gülümseyen yüzüm
Yerine acı bir tebessüm bıraktı yalnızlık
Değiştirilemeyen kararlar kaldı
Belki de tek değişmeyen şey yine bendim
Ve tabii ki bana kalacak tek şey bendim...
İşte buydu beni ben yapan
Umudumu herşey bitse bile bitirmemem
Sonunda ulaşacağım mutluluğun tohumları
Komik olan da bu muydu?
Belki de bu değildi?
Komik olan durumlardı.
Altından kalkamadığımız durumlar.
Seni istedim olmadı işte...
Olmadı...
Benim uğraşmam yetmedi.
Etik değilmiş.
Benden iki saniyede vazgeçmek etikti demek ki!
Ama ne yapacaksın ki, tercihleri sen yapmıyorsun, kendiliğinden oluyor değil mi?
Beni isteseydin, alırdın.
Bunu hep söyledim, hep de söyleyeceğim.
Engelleri aşar ve alırdın.
Bundan sonra bana durumlar böyle gerektirdi deme.
Sen de biliyorsun ne hissettiğimi
Bana neden uzak düştüğünü.
Mutlu ol şimdi
Etik sevgilinle...
Düşünme beni artık...
Görmekten dahi korktuğun beni
Beklet, ağaç et kendi yalnızlığında
Çürümemi izle
Aklımı kaybetmemi
Düşlerimi eskitmemi
Beni daha ne kadar bekleyebilirsin ki derken alay mı etmiştin benimle yoksa?
Çünkü sorun burada başlıyor biraz da
Ben hala bekliyorum
Sen ise yürümekten acizsin
Hemen düştün yere
Ben köklerimi saldım ve bekelemeyee devam ediyorum
Köklerim olgunlaşıyor toprağın altında
Sonunda melekler alacaklar yanlarına...

***

I can hardly wait
I can hardly wait
I can hardly wait
I can hardly wait
It's been so long I've lost my taste
Say angel come, say lick my face
Let fall your dress,
I'll play the part,
I'll open this mouth wide, eat your heart

I can hardly wait
I can hardly wait
I can hardly wait
I can hardly wait
Lips cracked dry
Tongue blue burst
Say angel come,Said lick my thirst
It's been so long I've lost my taste
Here Juliet, make my world as great

In my glass coffin, I am waiting
In my glass coffin, I am waiting
In my glass coffin, I am waiting....

Salı, Ocak 10, 2006

Benimle tekrara sinemaya gelir misin?

Pazar, Ocak 08, 2006

ilham perisi aranıyor...

ilham perim sensin...
bana dokunmanı bekliyorum...
belki bayramda dokunursun da, kurban etmezsin beni...
yazacağım yakında seni hayal ederek yazacağım ama önce senin beni bulman lazım...
fazla naz, usandırırmış derler. Nazlanma artık ve senin de, benim de isteğim gerçekleşsin. Olmaz mı?

Perşembe, Ocak 05, 2006

Karışık...


Gün geçtikçe daha da karışıyorum. Yeni açtığım beyaz sayfayı dolduramıyorum. Çünkü aklım sende kaldı. Toparlayamıyorum aklımı. Kötü bir şey be bu. Yani aklının başkasında olup, onun sana yaklaşamaması. Ben yaklaştım işte, denedim. Yani başka ne yapabilirim. Onu buluşalım diye ikna edip dudaklarına yapışıp, sonra düşünmene gerek yokmuş bak mı deseydim? O bunu sevmezdi bence. Hatta fazla laubali gelirdi belki. Nasıl gelirdi bunu bilemeyeceğim tabii. Çünkü bilmiyorum der ve işin içinden sıyrılır kendisi.

Artık beni isteyip istemediğini bile bilmiyorum. Ya da yazdıklarını bana mı yazıyor, yoksa diğer kişiye mi? Bir yandan benimle konuşurken diğer yandan da onunla mı konuşuyor? Bilmiyorum ve yanıtlarını da aramıyorum artık. Çünkü artık benim yanıt arama değil, onun cevap verme zamanı ama o yine bilmiyorum der ve cevap vermez ki...

Belki de işine yarıyor bu. Böylece benden kurtuluyor yavaş yavaş... Halbuki ben onu öyle istiyorum ki, bunu bir de o anlayabilse, her şey yoluna girerdi belki. Risk almak gerekir bazen. Riski karşılayamasan da, risk alamaya değer şeyler vardır. Çok değerli birisi değilim ama en azından benim için risk alınmasını çok isterdim. En azından denemek lazım...

Seni özlüyorum çok...

Başka ne diyebilirim ki?

...

Pazartesi, Ocak 02, 2006

Hayal kırıklıkları...


Kelimlerim ifade etmeye çalışır kimi zaman ve kulağıma küpe olacak şeyleri söylerler ama ben her zaman olduğu gibi dinlemem maalesef. Halbuki bildikleri bir şeyler vardır değil mi? Tabii ki evet!

Alışmalısın derler hep. Hayal kırıklıkları var ve seni istemesen de bulacaklar. Fazla ümit etme... Ümit edersen istediklerin olmazsa bunu yaşarsın derler. Ancak ben hayalperest olarak umutla yaşarım ve olacak gözüyle bakarım her şeye ve olmayınca hayal kırıklıkları ortaya çıkar.

Yılın son günü de buna benzer bir şey oldu işte. Düşler bir anda harabeye dönüştü.
Cesareti olmadığından, başlayamadı işte. İçindeki karmaşa maalesef bir bahane bence. Çünkü her insan karışık, hatta içi karman çorman olanlardaqn biriyimdir, ancak dış dünyaya bunu yansıtmamayı ve ilşkilerime de bunu yansıtmamayı gayet de iyi bilirim. Yansıtmam da. İşte bu yüzden de her şey hazırken sadece cesaret kalıyor. Belki de sorumu yüzüne karşı söylseydim, gözlerini kaçırmasına engel olsaydım, daha farklı olacaktı her şey. Çünkü onun etkileşimimiz tam bir sinematografiydi. Yani kurgusal bir şekilde ilerleyen bir ilşki, hayallerden bile daha güzel. Özellikle de benim gibi sinemayı çok seven birisi için. Tercih edilmedim belki de ama artık mücadele edemeyeceğim, belki son bir kuvvet gelir de denerim yeniden diyeceğim ama yeni bir hayalkırıklığına uğramaktan korkacağım. Artık olacaksa bir şey onun davranması lazım. Yeterince duygularım zarar gördü. Artık tamir zamanı ve bunu sadece "o" yapabilir. O tamir edebilir belki de. Yalnız bunu yapamayacağını düşünüğyor. Halbuki beni mutlu etmek o kadar kolay ki... Zor olan buna cesaret edemeyip de, beni bu halde bırakmak sanırım. Ama yine de o bilir. Ona saygı duyarım. Gözlerimi kapattığımda dudaklarımda onun tadı ya da ne biliyim onun kokusu, onun gözlerinin bana diklişi olsaydı rüya gibi olacaktı... En güzel rüyalar erken biter maalesef ve düşler içte kalır... Neden her zaman söylediklerim çıkmak zorunda ki???

***

"Seveceksiniz beni, hem de çok
Neden peki keyfim yok
Sadece seni istedim, başkalarına karnım tok
Niye vurdun beni, elinde suç aletin bir yay ve bir ok
....
Beni özleme, beni tanı
Yanımda olmayı dene
Uzaktan sevme, yaklaş yanıma
Ben davranırsan itme beni...
...
Korkarım tanıştık, sevişmedik hiç, ayrılamyı da hiç istemedim maalesef...
Neden sadece tanıştık ki?
Bu yeterli miydi?
Yoksa azla mı yetinmek daha güzel...
2006'da saat tam 00.00 da zaman durdu ve balkabağına dönüştü tüm hayallerim
Bomboştu ellerim
Beni görmeyi iste ve olmaz de, yapamayız seninle de...
Ama başaramazsın bence. Başarabilirsen kabul ederim olmayacağını ama cesaret edemeyeceğini de biliyorum...
Neden bei istemiyorsun ki...

Benim istemem yetmiyor ne yazık ki sadece...