Perşembe, Şubat 25, 2010

Kapatmayın Sinemalarımı!


Sinema... Bu büyüyü nerede yakalar insanlar, tabii ki sinema salonlarında. O halde neden kapatıyoruz bu salonları ya...

Tamam diyenler olabilir. Bir sürü alışveriş merkezinde sinemalar var. Var ama yani? Sadece film seyredebiliyorsun. Eski tarihi bir yapı bile yok. Büyü bazen bu eski salonların varlığıyla da ortaya çıkabiliyor.

Süreyya sinemasını kapattılar. Hayallerimin sinemasıydı orası... Çocukluğumun sinemasıydı. Sonra irili ufaklı bir süre sinema kapandı. Neyse bu furya sakinleşti derken, Emek kapandı. Emek nasıl kapanır ya, daha kaç zaman oldu festival yapıldı orada.

Şimdi de Alkazar kapatılmak isteniyor. Üstelik de o sinemanın önemi de Hollywood sinemasına direnişin sembollerinden bir sinema orası. Orayı da kapatıyorlarmış. Yapmayın böyle şeyler.

Sinema - Tarih buluşması ne kadar oldu yapılalı? Yeni oradaydık. İnsanlar seviyorlar bu sinemaları.

Alkazar'ın güzel yanlarından biri de, bir salonun içinden girilebilen tuvaleti. Bana çok sempatik geliyordu orası. Tuvalete giden merdivenden çıkmadan önce kenarda bir piyano yatıyor, duvara yaslanmış. Ben daim oraya gittiğimde tıngırdatırım bişiler, piyanoyla konuşurum. Filmler dışında benim için ayrı bir keyiftir orası.

Kapatmayın sinemalarımı!

Çarşamba, Şubat 24, 2010

Yan Acımasız Aşk

Kimileri yakar ateşi, saklar yüreğine. 


Kimileri yüreğinde yanan ateşi soğutur ki, daha fazla yanmasın


yanık olduğu kişi.

Pazar, Şubat 21, 2010











Gurur duydum Semih Kaplanoğlu... Sinemanı masturbasyon diye nitelendirenlere güzel cevap olmuş oldu.

Fatih Akın, ne kadar Türk olsa da, Alman filmi çekmişti. Bu da Türk filmli ödül oldu. Hadi bakalım.

Çok mutlu oldum, tebrik ederim.

Sanki bu bloğu okuyan var da yazıyorum işte, içimden geldi.

Cumartesi, Şubat 20, 2010

Aşk


Türkü ilham verdi ve yazayım dedim. Başka ne yapabilirim ki... 4 yıl sonra geri döndüm bloğuma...


Mazoşist bir aşkın buseler içindeki kötürümü...
Yürümek istiyor, çekip gitmek istiyor insan zamanla ama bir bataklığa saplanmış gibi kalıyorsun orada.
İçine bata bata boğulurken, nefes alamıyorsun ama bir yandan da hoşuna gidiyor bu durum.
Munch'ün tablosundaki gibi çığlık sadece tablonun içinde saklı kalıyor.

İnsan seviştiğinde nefes alabiliyor şeytanıyla...