Pazar, Aralık 18, 2005

Hayatın kıyısında olmak...

Bazen... belki de biraz... düşünüyorum. Onu ve kendimi... Onu anlamak istiyorum ama yeterince anlamıyorum. Yani belki korkuyor ya da bilmiyorum tuhaf bir şey oluyor. Bu kadara karışabilir bir insan ancak. Neden böyle oluyor anlamıyorum? Düşünemiyor ve karar veremiyor diyorum. Hadi düşündü ve karar verdi diyelim. O halde kararını verdiği zaman rahatlaması gerekmiyor mu, neden hala karışık...?

Belki de saklaması gereken şeyleri anlatıyor ve saklmaması gerekn, söylemesi gereknleri içine atıyor ve içinde karmakarışık bir kaos oluşuyor. Tanımlanamıyor.

Benden biraz hoşlandıysa veya ne biliyim sevgi belirtisi gösterdiyse, kararını tekrar değerlendirmeli ve bana söylemeli. Çünkü şaşırtıcı her şey ve yüzüme söylenmemesi ayrı bir acı verici. Teknolojinin çıkışıyla insanları kenarlara iten bir cesaretsizlik dokunuşları hakim yaşama. İtiliyorum ve itiliyoruz kenarlara doğru. Kıyılarda yaşayabiliyoruz sadece. hayatın kıyısında yaşayabiliyoruz...

Düşlerine hapsettin beni belki ama düşler gerçek olmaz diye de bir şey yok ki bu hayatta... Belki de başarabiliriz. Sadece biraz cesaret... Çünkü ben seni sürükledim. Sen ise benim gitmem lazım dedin. Sürüklendiğin yolu tekrar geri yürümeye kalktın. Ben ise sadece arkandan bakabildim. Bu yüzden şimdi geri dön ve bana sarıl. Gözlerimin içine bak. O güzel gülümsemenle gülümse yüzüme ve bir kez olsun öp beni. Ya da öpme... İçinden ne geliyorsa yap. Ama başka şeyleri düşünmeden bunu dene. Kafanın içindeki karışıklığa aldırmadan...

Seni beklemeye devam edeceğim. Lütfen beni fazla bekletme...

Hiç yorum yok: