Pazar, Mart 26, 2006

*:)

Sıcacık bir yaz günü
Kımıldayasın yok
Elinde buz gibi bir içecek
Yapman gereken hiç bir şey yok
Ne bir iş, ne de okul
Sıkılmıyorsun hiç bir şeyden
Kafanı takmıyorsun hiç bir şeye
Şemsiyen açılmış
Gölge üzerinde
Yüzünde tatalı bir tebessüm var
T-shirtün azıcık kıvrılmış
Belin görünüyor
Telefonun çalıyor
O arıyor
Yanına geleceğim diyor
Sen de "peki canım" diyorsun
Sonra halinden memnun bir şekilde durumun devam ediyor
Yarım saat sonra yanında "o" oluyor ve yanına uzanıyor
Dudaklarına öpücük konduruyor
Hamakta iki kişi oluyorsunuz
Kaynaşıyorsunuz
Zaman duruyor
Akıp geçiyor bir yandan da
Ama kimin umurunda ki dünya...

Pazartesi, Mart 13, 2006

High Hopes

Beyond the horizon of the place we lived when we were young
In a world of magnets and miracles
Our thoughts strayed constantly and without boundary
The ringing of the division bell had begun

Along the Long Road and on down the Causeway
Do they still meet there by the Cut

There was a ragged band that followed in our footsteps
Running before times took our dreams away
Leaving the myriad small creatures trying to tie us to the ground
To a life consumed by slow decay

The grass was greener
The light was brighter
When friends surrounded
The nights of wonder

Looking beyond the embers of bridges glowing behind us
To a glimpse of how green it was on the other side
Steps taken forwards but sleepwalking back again
Dragged by the force of some sleeping tide
At a higher altitude with flag unfurled
We reached the dizzy heights of that dreamed of world

Encumbered forever by desire and ambition
There's a hunger still unsatisfied
Our weary eyes still stray to the horizon
Though down this road we've been so many times

The grass was greener
The light was brighter
The taste was sweeter
The nights of wonder
With friends surrounded
The dawn mist glowing
The water flowing
The endless river

Forever and ever

"Ben" Olmak ya da Olmak...


Sen sensindir.
Ben de benimdir.
Yani aslında bazen çok kurcalamamak gerek yaşamı.
Akışına bırakmak gerek.
Sonra geçmiş geçmişte kalır.
Bunu da daha önce kötü bir tecrübe ile yaşamıştım.
Ancak bana bunu öğretmişti.
Geçmişe ne kadar ağlasan da geri gelmiyor.
Ne kadara kurcalasan da bir şey değişmiyor.
Bu tıpkı bir futbol maçında futbolcuların hakeme itiraz etmesi gibi.
Yani karar değişmez, sadece sana zarar verir.
Hakem sarı kart gösterebilir.
Bu yüzden hayatın anlamı "carpe diem"'de gizlidir belki de.
Anı yaşamak da gizlidir.
Yediğin bir yemek seni mutlu edebiliyorsa.
Yaptığın işlerden zevk alabiliyorsan.
Sana bakan gözler hoşuna gidiyorsa ve sana doğru çevrilmiş dudakları öpmek istiyorsan, öpersin.
Üstelik zaman da durur.
Bazen önyargılara varmamak gerek.
Bazen gelişine ilerlemek lazım.
Hayat böyle bir şeydir.
Nereye eseceğini bilemezsin.
Sadece üzerine doğru yürürsün.
Korkuyor musun?
Çekiniyor musun?
Bunlar alıştıktan sonra geçer.
Her işin içinde korku vardır.
Çekingenlik vardır.
Heyecan vardır.
Sıkıcılık vardır.
Sessizlik vardır.
Önemli olan bunu yaşamaktır.
Deneyimlerini artırmaktır.
Sonuçta bunu yapmadığın için pişmanlık duyarsan, bu hayatının sonuna kadara seni takip eder.
Bırak düşünmeyi.
Dene sadece.
Olmadı, beğenmedin mi gidişatı?
O zaman güzel bir dille olmadığını açıklarsın ve yine devam eder her şey.
Kendini sorgulamana gerek yoktur.
Çünkü insanların hisleri değişkendir ve hepsi farklı yöne gider.
Bu yüzden de sorgulama, yap gitsin.
Kendini sorgulamak sadece daha fazla karışıklığı beraberinde getirir.
Herkes değişir zamanla.
Değişmem derdim yıllar önce.
Değiştim bende.
Saflığım eksildi zamanla.
Ama en azından bunun farkındaydım.
Ben "ben" i biliyordum.
Bu da bana yeter.
Ben benimdir.
Sen de sensindir.
Bu kadar basit bu denklem işte.
Sadece o altı harfi kişi ol.
Kendini yıpratmayı bırak.
Göreceksin raylar oturacak ve yoluna girecek herşey.
Kendine güven sadece.
Sen sensin...

Gayet açık değil mi?
Ben miyopum ve uzağı göremem hadi.
Sen de kolay olanı yap ve önündekine bak.
Hissettiğin gibi ol.
Hissettiğin gibi yaşa.

Ve davran...

Cumartesi, Mart 11, 2006

Good Night and Good Luck...


Gülümsemek bazen bana çok kolay geliyor ve zor olanı başarmaya çalışıyorum. Ağlamayı. Neden bilmiyorum ama beceremiyorum şu ağlamayı. Gözlerim doluyor ama aşağı doğru kendini bırakmıyor su tanecikleri. O zaman ben de kendi kendime düşünüyorum ki, dünyadaki o kadara insan da bunun tam tersinin olmasını istiyor. Gülmek istiyorlar ve ağlamalarının durmasını istiyorlar. Bu durumda aklıma şu geliyor. Aslında dünyanın en önemli hazinelerinden birini taşıyorum ve bunun farkında bile değilim. Kimbilir... Belki de ağlamak da hazinedir ve bunu bilen yoktur.

***

Ciddi duruyorum zaman zaman kendi çapımda. İnsanlar şaşırıyor. Bir şey mi oldu diyorlar. Halbuki bir şeyler olmuyor, her şey normal. Ben takılıyorum kendi çapımda. "Durdurun dünyayı inecek var" diyorum kendi kendime. Kimse durdurmuyor tabii ki. Korkuyorlar.

***

Gözlerim normal görmüyorlar artık. Daha sinematografik bakıyorlar. İnsanların duruşları, hareketleri ve en çok da onun her türlü dokunuş, davranışı bana sinemayı çağrıştırıyor. Gözümün önünden film şeritleri geçiyor. Üstelik henüz ölmemişken. İşte bu açıdan da öleceğim zaman bu söylentinin gerçek olmasını isterim ki, arkama yaslanıp neler yaptığımı izleyeyim. Eğlenceli olur.

***

Not: Kutlu olsun...

İyi geceler...

Çarşamba, Mart 08, 2006

Ben kimim?


Yanımdayken mutluysan ve yanımda olmadığında eski anıların kalbini deşiyorsa, belki de çözüm mutlu olduğun yöndedir.

Diyorum ama bir şeyden emin olamıyorum. Benşayet sorularıma yanıt bulursam, cevaplarsan. Beni eskiyi unutmak için mi kullanacaksın yoksa "ben" olduğum için yanımda olacaksın?

Tuhaf ama ben ikisi için de yanında olurum. Asıl sorun hadi beraberken unutursun eskiyi ama ayrıyken nasıl sileceksin. Aslında zamanında silmene bile gerek kalmayacaktı ama işte ne desem boş.

Futbol oyunu gibi bu. Sana boş geleyi bırakıyorum. Top sende ve gol bekliyorum. Ancak sen topu kaleye atmayı düşünmüyorsun. Taca vurmaya mehillisin ama ondan bile emin değilsin.

Hımm... Bir yazını sırf bana adasana ve kendimi öğreneyim beni anlat. En azından beni nasıl gördüğünü öğreneyim. Gözünde nasılım, nasıl geziniyorum dünyanda. Bari bana bu fırsatı tabı...

Söyle bana. Ben kimim?

Cuma, Mart 03, 2006

Yarım kalan hayatlar
Yarım ilişkiler
Yarım duygular
Yarım yani bitmemişler

Elmanın diğer yarısı
Ruhumun aynası
Sen benim aynısı
Belki de nan darısı

Yarım kalmış şeyler tamamlanmak içindir. Çünkü hep aklında bir soru oluşur, bu yarım kalan olayı aslında yarım bırakmasıydım nasıl olurdu acaba diye? Tamamlayınca insanlar belki de daha mutlu oluyor. En azından neler olabileceğini tahmin edip, meraktan çatlamak yerine, görüp kurtuluyorlar. Bu açıdan da bence yarım kalan işlerin tamamlanması gerekir.

O zaman hadi yarım kalan işlerini tamamla ve tamir et, yarım kalan ve belki de seni suçlu hissettiren şeyleri...

Başka ne diyebilirim ki, risk olmadan mutluluk olmaz. Her zaman dediğim gibi...